“Yerli tasarıma bakış olumlu anlamda değişti günümüzde. Siz nereden lisans aldınız sorulurdu. ’Niye lisans alalım kardeşim, ben yapıyorum bunu.’ Peki başka bir yerde kullanıldı mı? Şimdi niye soruyor bu soruyu, yetkili adam alacak bunu koyacak. Ya çalışmazsa. Sen yanlış iş aldın. Oysa yurt dışından alıp koyarsan çalışmasa bile, ya kardeşim en iyisini aldık koyduk, diyebilir. Neyse ki artık kendini kurtaran bu tarz bir anlayışı görmüyoruz.“
Türkiye’de endüstriyel elektronik nasıl başlamış ve gelişmiştir?
Aslında ben o konunun ortasından girdim. Yani bizim yaş grubumuz öyle. Öğrenciyken karayollarında emniyet sistemleri vardı. Boğaz Köprüsü‘nde 76-77 yıllarında. Kötü zamanlar, Türkiye’nin karışık ortamları. İlk orada tanıştık fakat sonra ELSA dönemi başladı. Asker sonrası 81 başlarında olması lazım. Televizyon montaj sanayi var.
Telsiz teknolojileri. Elsa’yla mı başladı?
Elsa’yla, Teknim vardı o sırada. Sonra Aselsan.
O dönemde Demiryolları neden telsiz alır?
Türkiye’de Demiryolları ihale açmış, telsiz alacak. Ama açtığı şu: Kazalar oluyordu, hatırlamazsınız o zaman. Trenler geliyor, güm diye çarpışıyorlardı. Sonra ben geldiğim sırada genel olarak şöyle bir hava vardı. Genel Müdür makine mühendisiydi. Yönetim kurulunda inşaat mühendisleri yani elektronikçi yoktu. Ben de Haydarpaşa’da CTC’ye gittim. Siz bana bir anlatın bakayım nedir bu durum, dedim. Kocaman bir yer, Haydarpaşa’nın içinde. Trenleri görüyorsun böyle vız vız. 1980′den bahsediyorum. 35 yıl öncesinden trenleri görüyorsun. Dispatcher diyorlardı. İstanbul-Arifiye-Eskişehir-Ankara trenleri vız vız gidiyor. Fakat bir şey oluyor ray üzerinde, aynı raya giriyorlar, Dispatcher görüyor orada ve fakat çarpışıyorlar. Yani çarpışacağını görüyor fakat yapacak hiçbir şey yok.
Bu sistemler makinisti mi uyarıyor?
Makinisti uyarmıyor. Sadece görüyor. Hiç bir temasın yok.
Mesela kırmızı yanıyor duruyorlar, tren duruyor. Makinist iniyor trenden. Hatırlarsınız belki 90′lı yıllara sarkmış olabilir. Öyle olurdu. Kırmızı yanıyor girme diyor. Çünkü aynı rayı kullanıyorlar. Kırmızı yanınca girmiyorsun. O bilmem kaç metrede biri var ondan. Diyor ki burası kapalı. Fakat arıza verebiliyor, yani boşuna kırmızı yanabiliyor. Eline manyetolu telefonu alıyor çeviriyor. Merkeze diyor ki: “Bana kırmızı yanıyor burada geçeyim mi geçmeyeyim mi?“ O da bakıp, tamam serbest geç ya da geçme diyor. Bunlar sürekli çarpışıyorlar, haber veremiyorlar. Amaç burada telsizle haber vermek. Telsiz projesi bunun içindi. İyi bir proje yapılmadığı için de şöyle düşünmüşler: Telsizi koyunca hemen konuşulacak, hayır konuşulmaz. Atıyorum Gebze’de olay. Gebze’deki istasyona gidecek adam diyecek ki dur girme. Olacak iş değil. Kulaktan kulağa oyunu gibi. Esas projede bir hata vardı. Neyse dağ, tepe dolaştık. Röle denen aktarıcı istasyonlardan hiç haberleri yok, projede de yok. Keltepe ve Bilecik taraflarında birer tane bulduk ve hakikaten konuşmaya başladılar. Bütün proje değişti. Mesela bu proje bazında bilgisizliğin ya da iyi araştırmamanın örneğidir. Daha sonrasında telsizin ötesinde inanılmaz şeyler var. Ama öyle bir çarpışma olayı vardı.
TV‘de uzaktan kumanda nasıl başladı?
Uzaktan kumandanın tarihi çok ilginçtir. Televizyonların uzaktan kumandası yok. Zaten kanal yok ki. 1. kanaldan sonra çat ikinci kanal. Başka kanal yok yani. 80′lerin ortası. 90′lara gelirken Interstar ile birlikte Show gibi 1-2 tane daha girdi. Onlar da başlayınca bu sefer uzaktan kumanda, yani her seferinde kalk televizyona değiştir yerine. İzmir‘de bir firma SAR Elektronik, uzaktan kumanda cihazı yapmaya başladı. Televizyonun önündeki tuş takımını söküyorsun, bu cihazı takıyorsun. Televizyon uzaktan kumandalı hale geliyor. O sırada biz de böyle yapalım dedik.
Uzaktan kumandaya tek kanal bağlıyorsun. Uydu alıcısını televizyona bağladığında iki tane kumanda gerekiyor. Biri televizyon, biri uydu için. Halbuki onu direkt uydu alıcısına bağladığın zaman tek kumanda ile kanal değiştiriyorsun. Bunu ilk defa Türkler yapmıştır.
Türksat etkisi ne boyuttadır?
Türksat çok iyi işleyen bir kurum. Yani hemen hemen çevredeki bütün ülkelere. Mesela Türk dizileri Araplarda, Balkanlarda çok revaçta. Türksat uydularından basıyorsun bu yayını. Mesela İran’dan biliyorum inanılmaz seyrediliyor. Şimdi bir de kendileri de satıyorlar. NBC özellikle, English Broadcasting Corporation. Kaçak diye bir dizi vardı bir zamanlar, duymuşsunuzdur. Dr. Kimble ondan beter. Ben gözlerimle gördüm. Yani trafik duruyor. Bilmem ne dizisi, trafik duruyor. Sokakta kimse yok. Kahvelerde bütün o açılmış, ben böyle şaşkınlık içinde seyrediyorum.
Neresi orası?
Dubai, Katar. Gözlerimle gördüm. Ne oluyor diye. Ben dizi de bilmiyorum.
Bizim kızlar, bizim plakalar. Şimdi inanılmaz, Balkanlarda da öyleymiş.
Bizim Osmanlı hinterlandını diziler bayağı ele geçirmiş. Amerikalılar zaten dizi satamıyormuş. Bir toplantıda ben duymuştum.
Yani o anlamda Türksat uydularının faydası var. Dolaylı olarak ticari ilişkilere de yarıyor. Hem ülkenin kültürü gidiyor. Adam Amerikan dizilerini neden seyretsin ki? Yakışıklı bir oğlan, güzel bir kız. Müslüman. Duvarda halı var, yerdeki koltuklar…
Evet, ilginç. Bizde 90′larda Avrupa, Amerika hayranlığı; Cnbc-e, Amerikan dizileri hayranlığı varken onlara karşı üstünlük kurmak…
Aslında çok ciddi bir olay. Sosyolojik olay. Bunu ileride incelerler mi bilmiyorum ama inanılmaz etkisi var.
Mobil uydu alıcısı işine nasıl başladınız?
Biz 3-4 senedir, çılgınca bir işe soyunduk. Mobil uydu alıcısı. Hareket halinde olan. Özellikle otobüslerde. Şu anda hemen hemen her otobüste var. Şehirlerarası otobüslerde, yolda giderken tepedeki anten kendini uyduya kitliyor. Aşağıda sağa dön sola dön, o hep sabit. Yol boyunca canlı yayın seyrediyorsun. Bunu yapan dünyada 4-5 firma var, daha fazla da yok. Şu anda biz patent aldık. Ar-Ge’nin getirdiği birikim getiriyor bunu. Diğer işleri biraz kenara ittik. Yine şu var: Eğer teknik desteği verirsen ki veriyoruz, yazılım olarak Brezilya’ya kadar teknik destek verebiliyoruz. Gana’ya bile. Şu anda Avusturalya’ya gidiyorduk. Avusturalya dünyanın öteki tarafı. O anlamda geçen İspanyollar vardı burada, onlar da alacaklar şimdi. Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere alıyorlar. Onlar daha başka bir model alıyorlar karavanlar için. Ama mobil otobüs için mesela Juventus’un otobüsünde var. Ama bir şartla koyacaksın dedi, Juventus reklamı yapmayacaksın.
İhracatta komik sorgulama vakası nedir?
Yanılmıyorsam 2006 senesinde biz bir ülkeye altyapı cihazı verdik, profesyonel cihazlar. Şu anda Türkiye’de bütün televizyonların TRT dahil olmak üzere yerel altyapılarında bizim profesyonel cihazlarımız vardır. Yani Doğan’da ATV’de, TRT’de, NTV’de, hepsinde ve bunlar yurt dışında da kullanılıyor. Fransa’da, Afrika’nın pek çok yerinde, Yeni Zelanda’da, Hindistan’da ve İran’da da çok yüksek miktarda. Bir de Katar’a böyle bir iş yapmıştık. Ama nedir olay çok özel şeyler. Şimdi neler yaşıyoruz. Mesela şimdi olmuyor bu da, 3-4 sene önce oluyordu. Atıyorum bu cihazın tanesi 60-70 dolara satılıyor o zamanlar. Bir versiyon değiştiriyorsun. Dünyada da yok, 250 dolara sattık ve acayip para kazandık. O zaman tam da kriz dönemi. Kriz olduğuna göre 2001-2002 dönemi. Yani bizi kurtardı diyebilirim. Böyle bir tane mal satamıyorsun. Yılbaşı hiç unutmuyorum 2006 olabilir. Bir numaralı yazı sizin şu tarihte yapmış olduğunuz Katar’da şu ihracatta fahiş fiyat konulmuştur. Bunun açıklamasını yapın. İMMİP’ten geliyor. İstanbul Maden ve Metal İhracatçıları Birliği üyesiyiz.
İMMİP’i arayıp nedir bu, ne istiyorsunuz, dedim. “Valla bize de Ankara’dan geldi.
Biz de anlamadık, gönderdik.“ , “Peki nedir, ne yapacağız?“ , “Açıklayacaksınız, nasıl yapıldığını. Peki kim istedi?“ Açtım Ankara’ya Sanayi Bakanlığı’na bir telefon, bir Bölüm Müdürüyle görüştüm.
Ne istiyorsunuz bizden, dedim. “Ben 25 senelik profesyonelim, fahiş fiyat sorgulama nedir bilmiyorum. Ne Borçlar Kanunu‘nda vardır, ne Dış Ticaret Kanunu‘nda vardır. Böyle bir şey yok, fahiş fiyat ne demek Allah aşkınıza. Ben malı sattım, faturamı kestim, vergisini ödedim, ülkeye döviz getirdim. Siz bana madalya takacağınıza, hesap soruyorsunuz. Nedir fahiş fiyat?” Dedim. Onlar da aynen bunu söyledi: “50 milyon dolarlık bir mal satıyorsanız bunun 40 milyon maliyeti olması lazım.”
Sonra uyandım ben. Bunlar hayali ihracat alıyorlar. Ardından açıklaması öyle oldu, ama söylemiyorlar tabi. Her şeyim kayıt altında. Ne aldığım belli, ne sattığım belli. Beyefendi, dedim kızdım da yani : “Ben patates soğan satmıyorum. Teknoloji satıyorum. Siz tank alırken kaç ton demir diye mi alıyorsunuz?”
Aynen bunu söyledim. 100 milyonlar veriyorsun, bir tane tank alıyorsun ve onun demir ağırlığı taş çatlasın 5000 dolardır. Demir çünkü hepsi. Aradaki teknolojiye siz o fiyatı veriyorsunuz. Bu da bu. Onlar da : “Beyefendi siz haklısınız, sizi tanıyoruz, biliyoruz. Yine de bunu bir kitabına uydurun.” dedi. Nasıl yapayım? Hadi başladık atmaya. Şu kadar, bu kadar, efendim tanıtım giderleri bu kadar, bilmem ne giderleri bu kadar. Yani %10-15′e getirttik onu. Bunlar hep gelişmeyi engelleyici unsurlar. Hesap soruyor sana.
Günümüzde yerli tasarıma bakış nasıl değişti?
Şimdi Türksat çok önemli bir olay. Özellikle kritik şeylerde. Diyelim ki askeri bir projede bir yenileme yapacaksın ya da yeni bir şey yapacaksın. Nedir olay? Bunu kim yapmış, şu kişi yapmış. Türksat’ın ilk dönemlerinde de vardı bu fakat şimdi kırıldı.
Siz nereden lisans aldınız sorulurdu.“ Niye lisans alalım kardeşim, ben yapıyorum bunu.“ Peki başka bir yerde kullanıldı mı? Şimdi niye soruyor bu soruyu, yetkili adam alacak bunu koyacak. Ya çalışmazsa. Sen yanlış iş aldın. Oysa yurt dışından alıp koyarsan çalışmasa bile ya kardeşim en iyisini aldık koyduk. Yani kendini kurtaran bir anlayış. Sevindirici olan günümüzde bu anlayışın artık geride kalmış olması, yerli tasarım tercih edilmeye başladı…
Teşekkürler Ali Sina Bey. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Hayır, çok teşekkür ederim.
Söyleşi Tarihi : 8 Temmuz 2013