Büyük Sıçrama Blog

Faik Erem Söyleşisi

“Ar-Ge işini, araştırma ve geliştirme işini firmamız içinde yaptığımız için yurt dışındaki çok uluslu firmalar bize gelmeye başladılar. Onlar için, onların markalarıyla ürün üretmemizi istediler. Araştırma ve geliştirmeyi elinizde tutunca, Know-How’ı elinizde tutunca tabi bunları yapmak çok kolay oluyor. Nitekim şimdi birkaç çok uluslu şirkete kendi markalarıyla bizim ürünlerimizin benzerlerini üretiyoruz. Trajikomik olan kısmıysa, aynı ürün bizim firmamızda var, her yerde satılıyor ama öteki ürün üzerinde bir başka Avrupa firmasının markası olduğu için onlar bu ürünleri çok kolaylıkla %50, %60 bazen %100 fiyat farkıyla satabiliyorlar.

 

Bu da işin ayrı bir komedi kısmı ama bunu kenara bırakırsak Türkiye’nin, Avrupa’daki firmalara böylesine kafa tutması, ürünlerimizin önemli bir kısmını, elektroniğin beşiği olan diyelim, ucuz elektroniğin beşiği olan Çin, Tayvan, Tayland gibi ülkelere çok yoğun satmamız, çok hoşumuza gidiyor.

 

Bundan gerçekten çok gurur duyuyoruz.”

 

Entes için önemli kilometre taşları nelerdir dersek?

 

2000′li yılların başında Entes önemli bir şey fark etti. Ürünler üretiyoruz. Yurt dışına satmaya çalışıyoruz. İşte, yurt dışı fuarlarına gidiyoruz. Yurt dışı fuarlarına gittikçe baktık ki standartlar denilen bir takım şeyler var. Öyle sadece ürünleri yaptım, çok iyi, çok güzel bir ürün yaptım, demek yetmiyor. Bunu standartlarla belgelemek lazım. Aslında Entes’in doğru şirket olmaya, iyi şirket olmaya başladığı zamandır. Standartlara başvurduk. Türk Standartlar Enstitüsü ile çalıştık ama Türk Standartlar Enstitüsü, kabul edilmiş, Motified Body değil. Nasıl diyelim Motified Body için? Yurt dışı standartlar ofisi tarafından kabul edilmiş bir kurum değil. Onun üzerine TÜV benzeri şirketlere başvurduk. O şirketlere başvurduğumuz zaman baktık ki bizim mükemmel zannettiğimiz ürünler mükemmel değilmiş. O zaman onların istedikleri değişiklikleri ürünlere yansıtmaya başladık. Sonra bunu bir şirket geleneği haline getirdik. Bundan sonra yapılan her ürün onlara uymaya başladı. İşte eşik o oldu aslında. Bu eşikten sonra çok fazla ülkeye satmaya başladık. Bu dönüşüm ENTES için önemli bir kilometre taşı diyebiliriz.

 

 

Entes’in üretiminde ciddi payı olan kompanzasyon cihazları ne işe yarar?  

 

Enerji gittikçe pahalılaşmaya başladı. Enerji pahalılaşmaya başladıkça bizim cihazlarımız daha çok kullanılıyor. Kompanzasyon denilen bir olgu var.

Kompanzasyon denilen cihazlar var. Bunlar ne demek? Aynı arabalarda olduğu gibi depoyu dolduruyoruz ama deponun yarısını motorda sıcaklık olarak kaybediyoruz. Biz enerji verimliliğini 1’e kadar çekiyoruz. 1 demek enerjinin tam verimlilikle kullanılması demek. İşte ürettiğimiz cihazlar aslında bunları yapıyorlar. Bu önemli bir konu.

 

Ar-Ge işini, araştırma ve geliştirme işini firmamız içinde yaptığımız için yurt dışındaki çok uluslu firmalar bize gelmeye başladılar. Onlar için, onların markalarıyla ürün üretmemizi istediler. Araştırma ve geliştirmeyi elinizde tutunca, Know-How’ı elinizde tutunca tabi bunları yapmak çok daha kolay oluyor. Nitekim şimdi birkaç çok uluslu şirkete kendi markalarıyla bizim ürünlerimizin benzerlerini üretiyoruz. Trajikomik olan kısmıysa, aynı ürün bizim firmamızda var, her yerde satılıyor ama öteki ürün üzerinde bir başka Avrupa firmasının markası olduğu için onlar bu ürünleri çok kolaylıkla %50, %60 bazen %100 fiyat farkıyla satabiliyorlar.Bu da işin ayrı bir komedi kısmı ama bunu kenara bırakırsak Türkiye’nin, Avrupa’daki firmalara böylesine kafa tutması, ürünlerimizin önemli bir kısmını, elektroniğin beşiği olan diyelim, ucuz elektroniğin beşiği olan Çin, Tayvan, Tayland gibi ülkelere çok yoğun satmamız, çok hoşumuza gidiyor.

 

Bundan gerçekten çok gurur duyuyoruz.

2000′li yıllara yaklaşırken Almanya’da bir fuarda… Şimdi hemen hemen dünyada en çok ürünü yaptığımız bir ürünümüz var. En iyi iddialı olduğumuz ürünümüz var. Bu ürünü o zaman yapmıyorduk. O firmaya dedik ki gel bu ürünü Türkiye’de senin adına yapalım. Hem kendi markamızı koyalım hem sana verelim. O da dedi ki siz bunu yapamazsınız. Bu bizim çok ağırımıza gitti.  Birkaç sene içerisinde çok uğraştık, o ürünü yaptık. O ürün şimdi çok basit bir ürün oldu ama o zaman önemli bir üründü. Şimdi o firma artık yok. Kalmadı, ama biz hala birçok çok uluslu şirkete o ürünü, onların markalarıyla yapıyoruz ve satıyoruz.

 

Bu bahsettiğimiz ürün şebeke, Network analizörü. Biz elektrik sistemlerindeki bütün parametreleri, bütün büyüklükleri, akım, gerilim vs. 160 küsür tane büyüklüğü bu cihazla ölçüyoruz. Bu bizim en önemli, en parlak cihazımız olan devre analizörü. Bu analizörle sayesinde aslında hem teknolojik olarak hem de dünya markaları arasında oldukça önemli bir yer edindik.

 

Az önce bahsettiğim kompanzasyon konusunda da önemli bir şey söylemek istiyorum. Yaptığımız kompanzasyon rölesi yani bu sistemi idare eden elektronik sistemde dünyada en çok üretim yapan firma biziz. Bizim firmamız. Bu da bizim çok hoşumuza giden bir konu.

 

Enerji sektörü ile gelecekteki planlarınızı anlatır mısınız?

 

Enerji fevkalade önemli. Elektrik kesildiği anı bir düşünelim. Bütün hayatımız sönüyor ya da cep telefonu 5 dakika çalışmıyor hay Allah, diyoruz, ne olacak şimdi?

Sanki eskiden varmış gibi. Bütün bunların hepsi enerjiyle çok yakından ilgili. Çözümün, güneş enerjisinde olacağını düşünüyorum.

Petrol ve gaz hala çok kullanılan enerjilerden ama çok yakında bitmek üzere. Rüzgar enerjisinin ise kapasitesi belli ama güneş enerjisi fevkalade önemli olacak.

 

Firmamızın da bu konuda yaptığı, işin bize düşen kısmıyla ilgili çalışmaları oldukça yoğun. Güneş enerjisinde, güneş pillerinde enerjiyi topluyoruz, ondan sonra akülere aktarıyoruz. İşte bundan sonra bizim işimiz başlıyor. Bu akülere, bizim doğru akım dediğimiz enerjiyi depoladıktan sonra bunu tekrar sanayinin kullanabileceği, evlerimizde kullanabileceğimiz hale çevirmemiz lazım. İşte burada çeviriciler (Inverter’lar) dediğimiz cihazlar üzerinde çalışıyoruz.

 

Enerjinin özellikle evlerde, apartmanlarda üretilmesi tamamıyla verimlilik ile ilgili. Şu anda Almanya’da çok yoğun kullanılıyor. Verimden şunu kastediyorum, bu güneş enerjisini alıyoruz, depoluyoruz. Ondan sonra işte bunu tekrar kullanabileceğimiz elektrik enerjisi haline getiriyoruz. Burada verim %10′lar civarında yani 100 birimlik bir harcama yapıyoruz. Ancak bunun 10′unu kullanabiliyoruz. Bu benzinde %50. Araçları kastediyorum. Bu %10 arttıkça, güneş enerjisi kullanımı artacak. Almanya’daki evlerin çoğunda güneş pilleri var. İşte bunlar enerji üretiyorlar ve bunları şebekeye veriyorlar. Sisteme veriyorlar. Alman hükümeti de böyle bir yatırım yaptığınız zaman size çok ciddi para veriyor ama burada kazanç konusu değil. Hükümet güneş enerjisi kullanımını desteklemek için, doğal enerji kullanımını desteklemek için böyle bir yatırımda bulunuyor. Dolayısıyla bu enerjinin, enerji üretiminin iyice herkese dağılması ancak verimin artmasıyla olacak. Bu verimin artması lazım. Bu konuda tabi dünya devleri çok ciddi şekilde çalışıyor ve her gün %0.5, %1 gibi haberler alıyoruz. Bu verimin artıp, artmaması bizi çok ilgilendirmiyor. Aslında biz dönüştürücü (Çeviriciler) kısmındayız. Bir aküde toplanan enerjiyi, bir motorun kullanacağı şekle çevirmemiz lazım.

 

 

Evde elektrik üretimiyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?

 

Özellikle Avrupa’da olan uygulama şu, evlerinize güneş paneli kuruyorsunuz ve gün boyunca güneş varken elektrik üretiyorsunuz. Bu elektriği de 2 yönlü sayaçlar üzerinden sisteme, devlete satıyorsunuz ama akşam güneş gidince bu sefer devlet size enerji vermeye başlıyor. Orada bir sayaç var. Bakıyor, akşam ne kadar elektrik tüketmiş ev. Gündüzleri ne kadar elektrik vermiş? Aradaki farkı oradaki vatandaş ödüyor ama böyle bir sistem kurarsanız Avrupalı firma, Avrupa ülkeleri, son kullanıcıya ciddi şekilde geri ödeme yapıyor. O nedenle herkes bunu kurmak istiyor ya da kurmak akıllıca oluyor. Bizim ülkemizde henüz geri ödeme miktarı çok az. Eğer böyle bir yatırım yaparsanız, yaklaşık konuşuyorum, Türkiye’de bunu geri almanız 10 yılın üzerinde. Oysa Avrupa’da bu çok daha kısa sürelerde. Geri alıyorsunuz çünkü aslında enerji satıyorsunuz. Küçük de olsa enerji satıyorsunuz. Küçük küçük enerjiler birleşince sonunda tabi Megawatt’lara çıkıyor. Petrol ve gaz kullanacağımıza güneş enerjisini kullanmış oluyoruz.

 

 

Entes’in üniversiteler ile iş birliği var mı?

 

Evet, Entes’te özellikle, İstanbul Teknik Üniversitesi ile çok iç içe çalışıyoruz.

Çeşitli projelerde bilgisine başvurduğumuz ve resmi olarak üniversiteye bir ödeme yaparak burada çalışmasına imkan tanınan bir hocamız var. O hocamız belirli günlerde buraya geliyor ve bizim Ar-Ge’deki mühendis arkadaşlarımıza ihtiyaçları olan, özellikle matematik ile ilgili formüllerle ilgili bütün desteği sağlıyor.

 

Elektronik aslında yazılım demek, matematik demektir. Biz her ne kadar adına elektronik mühendisi, yazılım mühendisi, bilgisayar mühendisi diyorsak da aslında bunların hepsi matematik mühendisidir. Aslında matematik yapıyoruz. Az önce anlattığım, analizörlerimiz sisteme bağlandığı zaman ona 6 tane tel giriyor. Bu 6 tane telin içerisinde 4 tane parametre var ama biz bu bilgileri alıp birçok matematiksel seriden geçirdikten sonra bunlardan 164 tane bilgi alıyoruz. Bunları yorumlayarak enerji tasarrufu yapıyoruz. İşte bunlar hep matematik ile oluyor. Yani elektronik aslında matematik. Matematik dediğiniz zaman da matematikteki gelişmeleri iyi takip eden, yeni açılımları iyi takip eden beyinlere ihtiyacınız var. Onlar da üniversitede mevcut. Bu şekilde kendimizi ve Ar-Ge’mizi güncel tutuyoruz.

 

 

Elektronik sektörünün önemi nedir sizce?

 

Turgut Özal, bu konulara çok hakim bir Başbakan’dı. Elektronik sektörünün önemini iyi kavramıştı ancak onun ölümünden sonra gelen Başbakanlar bütün ısrarlarımıza rağmen elektronik sektörünü yalnızca ihracat rakamlarındaki yüzdelere bakarak değerlendirdiler. Oysa elektronik her şeyin içinde yoğun olarak var. Bir Makine, kocaman bir Press yapıyorsunuz. Birçok ülkeye satıyorsunuz. O ihracat rakamlarında makine satışı gibi gözüküyor ama onun aslında içindeki fonksiyonların tamamı elektronik devreler tarafından yapılıyor. İkincisi, yine vaktiyle özellikle 90′lı yılların ortalarında Elektronik Sanayicileri Derneği, hükümet üzerinde yoğun baskı kurup, Türkiye’yi yazılım ülkesi haline getirmeye çalışmak için onlardan yardım istedik. Çünkü yazılım az önce de söylediğim gibi çok kolay. Yazılım, matematik. Bir buzdolabı kurmak için dönüm dönüm yere ihtiyacınız var. Birçok makineye ihtiyacınız var ama eğer bir yazılım devi haline gelmek istiyorsanız ihtiyacınız olan 100 tane masa 100 matematikçi, 100 tane de bilgisayar. Eğer o zamanlar Elektronik Sanayicileri Derneği önerisi dikkate alınıp teşvik sağlansaydı, Türkiye bugün şimdi, Hindistan’ın olduğu gibi bir yazılım cenneti olabilirdi.

 

Her şeye rağmen, yazılım ve elektronik açısından bugün Türkiye’nin geldiği yer, bütün bu engellemelere rağmen fevkalade iyi. Hem teknolojiyi yakından takip ediyoruz, hem Ar-Ge yapan çok şirketimiz var. Daha da büyük firmalar var Ar-Ge yapan. Sonuç olarak gelinen yer iyi.

 

Peki son olarak Türkiye’nin geleceği hakkında neler söyleyeceksiniz?

 

Türkiye her şeye rağmen, herkese rağmen gayet güzel ve iyi adımlarla ilerliyor ama unutmayalım ki emeklemeden yürümek, yürümeden koşmak olmaz. Biz önce emekleyeceğiz, sonra yürüyeceğiz, sonra koşacağız.. Türkiye her şeye rağmen güzel gidiyor. Demek ki Mustafa Kemal temeli iyi atmış. Kimse yıkamıyor.

 

Çok teşekkür ediyoruz.

 

 

Söyleşi Tarihi : Büyük Sıçrama 2014-15

Relatived Posts
Faik Erem Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Prof. Dr. Tahsin Saya Söyleşisi ( 28 Jan,2016 )
Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu Söyleşisi ( 28 Sep,2015 )
Yalçın Yıldırım Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Cumhur Menteş Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Written by