Büyük Sıçrama Blog

Yalçın Yıldırım Söyleşisi

yalçıny2

 

“Eğer gelecek vaat eden bir markaysanız krizde oluşturacağınız strateji veya atacağınız adımlar kesinlikle geleceğinizi belirler. Biz o dönemde iş ortaklarımızla veya bireysel olarak çalışan iş ortaklarımızla çalıştık. Ürün bulunmasının imkansız olduğu ortamlarda çok iyi sevkiyatlar gerçekleştirerek, müşterilerimizi, bayilerimizi ve iş ortaklarımızı rahatlattık.”

 

Yıldız Teknik Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği’nde eğitim gördük. O dönemde I&T sektöründe özellikle bilgisayar tarafında ciddi bir açık vardı. İstihdam ve personel eksikliği vardı. Bunu gördüğümüz için ilk yıldan itibaren, tabi önümüz açıktı, Part-Time çalışma imkanı bulmuştuk. İkinci, üçüncü sınıflarda Part-Time çalıştıktan sonra olayın ticari boyutunu da düşünerek bir marka ve o markayla devam edip, önce milli boyutta sonrasında uluslararası boyuta geçen bir marka haline gelmek için ilk adımlarımızı 91 yılının yedinci ayında attık.

 

Tabi o dönemde I&T sektöründe, bilgi anlamında çok ciddi eksikliklerimiz vardı. Ne bürokratlar, ne kamu ve özel sektördeki insanlarımız bu birimden yeteri kadar bilgi sahibi değillerdi. Bu yapacak çok işimiz olduğunu anlamına geliyordu. Sonuçta 91 yılının yedinci ayında 3 arkadaş şirketimizi kurduk. İlk yıl 200 adet gibi bir satış rakamı gerçekleştirdik. Tabi bunun hizmeti ve program yapısı, diğer yapmış oldukları iş modeline göre uyarlayıp hizmete soktuğumuz adetlerden bahsediyorum. Sonuçta Casper markası ilk günden itibaren şirketimizin en önemli kalemi halindeydi ama diğer yazılım ve uygulamalar da yan eksenler olarak, yan ürünler olarak yanımızda bulundu.

 

Bu dönem içerisinde dikkatimizi çeken en önemli konu şuydu: Bilgi anlamında çok ciddi eksiklikler vardı. Muhasebeciler, özel sektördeki bürokratlar, işletme sahipleri, belediye ve diğer kamu birimlerindeki insanlarımızın bilgi eksikliğinden dolayı 2-3 saatte anlatmamız gereken olayları günlerce anlatmak durumunda kaldık. Gerçekten yapılan işin veya programın bilgisayar ile beraber getireceği rahatlığı biz biliyorduk ama o insanlara da bunu anlatıp yatırımlarını yönlendirmemiz gerekiyorduk. Bu nokta da basın yayın organları da yetersiz kalıyordu.

 

Bir örnek vermek gerekirse, bir fabrika sahibine gitmiştim 91’in sonunda. Hiç unutmam, Merter’de, tekstil fabrikası sahibi. Şimdi ben olayları anlattım, ne kadar rahatlayacağını, hesap, kitap, gelir-gider dengesi, stok, cari hesaplarla ilgili çok rahatlayacağını anlattım.

Bana dedi ki: ”Yahu bu bilgisayara ne sorsam bana cevap verecek mi?” Yani şunu demek istiyor, bilgi yüklemeden bana nasıl bir bilgi verebilir, şeklinde bir soru ile karşılaştım ki eğitimli bir arkadaşımızdı o tekstil firmasının sahibi. Hayır, dedim. İçeriğini anlattım. Önce bilgileri girmemiz gerektiğini, stok kalemlerini, cari alacak vereceklerini, borç kaydedildiğini anlattım.

 

Sonuçta o gün onu fark ettim, en az 5-6 sene daha, 90’lı yılların başından 2000’li yılların sonlarına doğru Türkiye’de muazzam şekilde bir hareket olacak. Muazzam bir iş sirkülasyonu olacak ama onunla beraber de müthiş bir bilgi vermemiz gerekliliğiyle ilişkin bir fikir oluşmuştu bende. 

 

80’li yılların sonlarına doğru Türkiye’de bilgisayarla ilgili montaj tecrübeleri, markalar var. Siz o deneyimi nasıl görüyordunuz öğrenci gözüyle. Bilgisayar fiyatlarını nasıl görüyordunuz? Bir takım firmalarla rekabet edebileceğiniz fikri sizde nasıl uyandı?

 

Şimdi, bizim sektörde marka gücü eşittir üretim. Yani markanız ne kadar güçlüyse siz o kadar üretici firmasınız. Ar-Ge bölümünüz, tasarım bölümünüz, pazarlama biriminiz bu konuda etkin olmak durumunda. 80’li yılların sonunun en önemli iki olayı vardı. Türkiye’de bilişim pazarına baktığımızda bir tanesi yurt dışı menşeili markaların çok fahiş fiyatlarla Türkiye’de ürün sattıklarıydı ki bu neredeyse araba fiyatına geliyordu. O zaman bilgisayar fiyatları bir otomobilin fiyatıyla eş değerdi neredeyse. İkincisi, yerli markalar bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Fakat isim ve imaj açısından yeterli mukavemet gösteremiyorlardı. Biz bu açığı çok iyi değerlendirdik ve şu anda bu markanın bu noktaya gelmesindeki en iyi neden, o dönemde bu açıkları görüp bir strateji gerektirmemiz oldu.

 

Peki, fiyatta avantajı nasıl yakaladınız? Hep ölçek diyorlar. Çoğu röportajlarımızda bunu gördük. Yeni bir firmaydınız. Yeni kurulmuştunuz. Nasıl sağlandı?

 

Bir kere rakamları, adetsel anlamda sirkülasyonu yoğunlaştırmamız gerekiyordu. Bu noktada adet olarak çok iyi rakamlara çıktık ve o dönemden itibaren firmalarla iyi bir stratejik iş birliği yaptık. Uluslararası markaların gelen ürün adeti kısıtlı olduğu için, çünkü o döneme göre arz-talep dengesinde ciddi bir düşük adetler vardı. Netice de gelişmekte olan ülke durumundaydık. Düşük olduğu için maliyetlendirme de ona göre yapılıp fahiş adetlere ulaşıyordu. Miktar anlamında, bedel anlamında. Biz bunu o dönemde yani şirketimizi kurarken gördük. Ona göre bir strateji belirledik. Ürünün fiyatını belirlerken, hizmet maliyetini ve gerçek anlamda maliyeti ekledik. Daha çok adete odaklanarak iyi bir sirkülasyon yakaladık daha ilk yılda. Bu çok önemliydi çünkü oradaki eksikliği net olarak görebiliyorduk. Kimsenin o adetlerde, o miktarlarda yatırım yapabileceği bir durum yoktu. Çok şişik görünüyordu işletmecilere, bireysel kullanıcılara. Biz o açığı çok iyi gördük ve o yolda ilerledik. Tamamen adet üzerine odaklandık. Daha yüksek, daha yaygın bir satış ağı ve bu da semeresini gösterdi. 93-94’lü yıllarda adet anlamında ciddi sayılabilecek rakamlara ulaştık. Uluslararası markalar dahil olmak üzere Türkiye’de en çok satış yapan 3-4 firmadan bir tanesiydik.

 

94 krizi sizin işlerinizi etkiledi mi? Piyasayı nasıl etkiledi? 2000’li yıllara kadar konjonktürde nasıl gelişti? Siz nasıl ilerlediniz?

 

Bizim sektörün en büyük açmazı dövize endeksli bir sektör olmasıydı.

Alacakların hepsi genelde TL. Yurt dışı borçları söz konusu olduğunda da tabi dövizle borçlanıyorsunuz. Biz o noktada da çok dikkat ettik. Dengeyi de çok iyi kurduk. Alacak – borç dengesini çok iyi kurduk. O dönemlerde kısıtlı sermayeler, kısıtlı imkanlarla bir çok firma vardı. Biz o noktada stratejik hareket ettik ve maalesef sektörün hemen hemen 1/3’ü kapatmak durumunda kaldı. Kriz çok olumsuz etkiledi. Bir, alacağınızı alamadınız. İnsanlar bilgisayar firmalarından olan alacağını alamadı. İki, dövize endeksli olduğu için borcunuz çok ciddi şekilde şişti. Üç, alacaklarınız da TL olduğu için zaten döviz bazında yarı yarıya düşmüş oldu. Doğal olarak 94 krizi bir kabustu.

 

Sektörün en büyük iki kırılma noktasından biri 94 kriziydi, biri de 2001 kriziydi. Fakat 94 krizinde böyle bir şey sektör daha önceden yaşamadığı için, daha doğrusu sektör tam olarak oluşmadığı için beraberinde bir çok güvensizliği de getirdi. Krizde kaybolan firmaların daha doğrusu kapatan, batan firmaların ürünleri piyasa da maalesef garanti noktasında ciddi sıkıntı yaşadı. Müşteriler mağdur oldu. Yani bir çok nedenden ötürü 94 krizi sektörümüz için bir kabus yılıydı diyebiliriz. Biz o 94 yılını soğukkanlılıkla atlattık. Çok dikkatli ve stratejik hareket ettik. 94 yılında insanlar krizle beraber kabuğuna çekilirken biz tam tersini yaptık. Büyük markalar krizlerle sınanırlar.

 

Eğer gelecek vaat eden bir markaysanız krizde oluşturacağınız strateji veya atacağınız adımlar kesinlikle geleceğinizi belirler. Biz o dönemde iş ortaklarımızla veya bireysel olarak çalışan iş ortaklarımızla çalıştık. Ürün bulunmasının imkansız olduğu ortamlarda çok iyi sevkiyatlar gerçekleştirerek, müşterilerimizi, bayilerimizi ve iş ortaklarımızı rahatlattık.

 

Biz müthiş bir kazanımla çıktık 94 krizinden. Tabi, üzücü olan genelde sektörümüzün 1/3 oranında kayıp vermesiydi ama bizim marka sınama dönemimiz, ilk dönemimizi başarıyla atlatmıştık 94 yılında. Önümüz açılmıştı 94 ile beraber. Talep dengesi ve arz dengesinin de 1/3 daralmasıyla beraber ciddi şekilde Anadolu’da yaygınlaşmaya başladık. Özellikle Antep’te, Urfa’da, Maraş’ta, Trabzon’da, Rize’de, Samsun’da önemli sayılabilecek adette iş ortaklarımızla beraber projeler ürettik.  Gerek kurumsal anlamda, gerek bireysel kampanyalar gerçekleştirerek halkın gözünde markanın değer görmesini sağladık.

 

Başarımızda en büyük ikinci etken de 94 yılından sonraki 3-4 yıllık süreçte tabana yayma stratejimizin kesinlikle halka dönük olmasıydı. Bu tepeden bir marka algısından ziyade tabandan gelen bir talebi yaratmak bizim için çok daha sağlıklı olacaktır, diye düşündük ve krizle beraber bunu 97-98’lere kadar taşıdık. Her yıl %100’ün üzerinde büyüme gösterdik. 94-2000 yıllarına kadar. Zaten adetler yeterli değildi. O büyümenin ana kaynağı da tabanda oluşan Casper marka algısının olumlu, pozitif etkilerini toplamaya başlamamızdan kaynaklanıyordu.

 

Peki, 90’lı yılların sonuna doğru da bayağı bir Uzak Doğulu marka girdi. Laptop’lar çıkmaya başladı. Orada yine bir rekabet kızıştı. 98-2001-2002… 2001 krizini de dahil ederek o dönemi anlatır mısınız?

 

98 ile 2001 yılı arasında sektörün bir bahar mevsimiydi. Lale Devri gibi bir dönemdi. Çok mükemmel verimli yıllar geçmişti. O dönemde yalnız rekabet de oldukça sert şekilde gerçekleşiyordu. Daha çok masaüstü tarafında, masaüstü çünkü satışların %98’i zaten o dönemlerde masaüstüydü. Türkiye büyüyen bir ülke olduğu için bilişim sektörü ciddi büyümeler kat ediyordu.

Ve doğal olarak biz bunu fark edemiyorduk. Sert rekabetin getirdiği adetler aynı olsaydı ciddi sıkıntı yaşayacaktık ama büyümeyle beraber biz de büyüyorduk. Uzak Doğu’dan bir takım markalar geldi dediğiniz gibi. Sektörü denemeye çalıştı.

 

Fakat bizim Türkiye şartlarında yerli markalarımız gerçekten çok etkin ve faaldi. Güçlüydü aynı zamanda. Neden güçlüydü? Dediğim gibi gerek teknolojiyi aynı anlamda sunum noktasında Intel ve Microsoft ile işbirliğinin getirdiği rahatlık. Çünkü aynı anda müşteriye sunduğunuz zaman müthiş bir artınız oluyor. Uluslararası markaların dezavantajı şuydu, ürünün gelmesi bir kere 2-3 ayı alıyordu. Çünkü o Intel’in ve Microsoft’un herhangi bir teknoloji değişiminde sağladığı artıları, imkanları biz anında tüketiciye sunabilirken, onların hazırlanması, buraya gelmesi çok uzun bir süre alıyordu. Biz bu noktada yerli markalar olarak ciddi avantajlar sergiledik Türk tüketicisine. Bu noktada, bu pozisyonu da, bu durumu da artıya çevirdik.

 

98-2001 Ocak ayına kadar iyi giden sektör bir anda Şubat ile beraber çok ciddi bir kırılım yaşadı. Sektörümüzün genel anlamdaki gücünün 2/3’ü neredeyse maalesef pasifize oldu. Sektörden çekilmek durumunda kaldılar. Sektörü iki nedenden dolayı çok ciddi şekilde etkiledi. Birincisi, sektör yavaş yavaş Desktop, Notebook dönüşümün başladığı yıllara dönüşmüştü. İkincisi de, uzun vadeli olacağı belliydi. Yani 2001’i komple alacağı ve 2002 sonlarına kadar bu I&T sektöründe işletmelerin yatırım yapmayacakları, yatırımlarını erteleyecekleri şeklinde bir ortam oluşmuştu. Çünkü inanılmaz bir dış etkenden ziyade içimizde olan faiz sarmalı, atıyorum dövizdeki dengesizlikler kısa sürmedi. Bunu insan hissediyor zaten. Şubat krizi ile beraber Mart’ta durumunuzu hissedebiliyorsunuz. Bunun ne kadar süreceği, gelişen olayların ne şekilde devam edeceğini hissedebiliyorsunuz.

 

2001 krizinde sektör olarak çok uzun süreli bir sıkıntı yaşadık ama biz yine şirket olarak bunu nasıl fırsata çevirebiliriz şeklinde devamlı toplantılar düzenledik. 94 krizindeki gibi. Gece gündüz çıkış yolu bulmaya çalıştık ve Mart ayında günde sattığımız ürünün yarısını bir ayda sattık. Günde sattığımız ürünün yarısını bir ayda sattık. 270 adet ürün satarak durumun ne kadar kötü olduğunu göstermeye çalışıyordum. Düşünebiliyor musunuz? 60 personel var, o dönemi kast ediyorum. Teknik altyapıyla beraber yaklaşık 200-250 kişilik bir gücünüz, istihdamınız var. Fakat gelen talep neredeyse kriz öncesindeki bir günde üretip, sattığınız ürünün neredeyse yarısını bir ayda satmışsınız. Bu durumun vahametini göstermesi açısından ilginç bir rakam.

 

Bundan çıkış yolları bulmaya çalıştık ve gerçekten zor bir dönemdi I&T sektörü açısından. Maalesef çok ciddi ve önemli firmalar kapatmak durumunda kaldılar. Sektör yine birkaç firmanın elinde kaldı. Biz bu noktada bir taraftan da Notebook dönüşümüyle alakalı ciddi bir çalışmanın içerisine girdik. Zaten 91’li yıllarda biz kuruluşumuzda şöyle demiştik: İçinde akıllı işlemci bulunan ürünün biz temsilcisi pozisyonunuzdayız.

 

O dönemde Desktop’tan Notebook’a geçişte eğer biz geçişi sağlayamasaydık ciddi sıkıntılar yaşardık. Sektörün en önemli dinamiği şudur: Mutlaka dönüşümü ve teknolojiyi sağlamak zorundasınız. 2000’li yılların başında biz bunu sağlayamasaydık, sağlayamayan firmaların düştüğü duruma düşecektik. Kaybolup gidecektik. Orada çok sağlıklı bir masaüstünden, Notebook’a dönüşü gerçekleştirdik ve çok güzel bir altyapı çalışması yaptık. Masaüstünü de kaybetmeden Notebook’a dönüşümü gerçekleştirdik. Daha etkin bir biçimde rolümüz devam ediyor.

 

Bu rol devamı 2000’li yılların başında izlediğimiz stratejiden kaynaklanıyor.

 

Çünkü biz hemen geçelim, masaüstü ilerleyen dönemlerde zayıflar, gibi bir düşüncenin içine girmedik. Masaüstü her zaman var olacak dedik ama pazarın ağırlığı  Notebook’larda olacağı belliydi. Neticede şu anda Desktop, Notebook toplamında şuanda iyi bir seviyedeyiz.

 

Notebook’a ne zaman başladınız? O dönemi anlatabilir misiniz?

 

2002 yıllarından sonra yavaş yavaş zaten Notebook piyasaya girmeye başlamıştı. Yani 2002-2003 yılları itibariyle dikkate değer şekilde girmeye başlamıştı. Biz de o dönemde bu işe hemen bir altyapı çalışması yaptık. Tasarım, Ar-Ge bölümümüzü bu konuda bilgilendirdik. Dikkat etmemiz gerektiğini gördük, artık Avrupa’yı ve Amerika’yı ciddi bir biçimde takip ediyoruz, orada zaten böyle bir dönüşümün gerçekleştiğini izledik. Ar-Ge ekibimizle beraber çalışmalarımızı başlattık. Sonuçta 5-6 aylık zamanda ürünlerimizi piyasaya sunduk.

 

Peki, 2001 krizini atlattınız. Bazı kırılma noktaları var. DOS’tan, Windows’a geçiş olsun. İnternetin gelmesi. ADSL’in gelmesi. Bu gibi acaba üretimin dışındaki bir takım altyapı gelişmeleri sizin işinizi herhangi bir şekilde etkiledi mi? Olumlu ya da olumsuz?

 

Evet. Kesinlikle bunlar etkiledi. Çok olumlu biçimde etkiledi hem de. I&T sektöründeki işletmenin dinamik olması lazım. Çok çarpıcı bir örnek vereceğim. Tabi bayağı bir yıl öncesine dönmek durumundayım. Bir arkadaşım bilgisayar şubelerini kapatıyor. Bir gün karşılaştık, ben Karaköy şubemde 800.000 dolar stok var diye tahmin ederken, 250.000 dolar stok çıktı. Halbuki bilgisayar kayıtlarında 800.000 dolar olarak görünüyor. Girişlerini o şekilde yaptı. Mesela 2 hızlı CD-Rom orada 80 dolar olarak girilmiş ama onda bir yıl sonra öyle bir CD-Rom kullanılmıyor. İşte Main Board’lar, kartlar, işlemciler… Niye? Dinamik olmadığı için sermayesini bile kullanamamış insanlar.

 

Bizim sektör dinamizmde en küçük bir aksama yaşadığınızda affetmeyen bir sektör. Dış etmenlerden de maksimum derecede faydalanmak zorundasınız. Bu ne demek? İnternet teknolojisi, bir Adsl, farklı bir yapının getirdiği bir rahatlığı, kolaylığı mutlaka müşterinize bilgisayarınızla beraber sunmak zorundasınız. Sadece ürünü raftan alıp verirseniz bu I&T sektöründe bir artınız olmadığı anlamına gelir ve sonuçta sönersiniz.

 

Dikkat etmeniz gerekiyor. Biz o dönemde mesela DOS artı Windows geçişlerinde olsun, XP’de olsun, Windows 8.1 veya önceki dönemlerde olsun 98’de olsun böyle bir bayram havası, şenlik şeklinde karşılıyoruz bu teknolojiyi ve müşterilerimizin de bu şekilde algılamalarını sağlıyoruz. Birçok üründe Microsoft ve Intel bizim partnerimiz. Birçok üründe en önce Türk halkına sunumu biz gerçekleştirdik. Çünkü iyi bir partneriz. Doğal olarak dış etkenlerin markamıza müthiş bir katma değeri olmuştur. Mesela Telekom’la, TTNET’le ciddi kampanyalar gerçekleştirdik. 10.000’lerce adet satışı gerçekleştirdik. O tarafta ADSL ihtiyacı olan insanların tabi ki bunu bilgisayarla gerçekleştirmeleri gerekiyor ve bu firmalar, bu işletmeler ürünümüzden de kendileri yararlandılar. Biz de onların ürünlerinden yararlandık ve müthiş bir sinerji oluştu. Dünyada Casper örneği gibi ikinci bir örnek yok. Sadece Brezilya’da Pozitiva markası var. O da devlet kaynaklı bir takım kamu tarafındaki avantajları kullanarak varlığını devam ettiriyor. Vergi muafiyeti gibi bir takım avantajları var.

Bu örneğinin olmamasının en önemli nedeni, kesinlikle tüm imkanları seferber ederek ona göre strateji göstermemizdir. Yani bugün bir internet teknolojisi oluştuğunda, bugün bir işletim sisteminde radikal bir değişikliğe gidildiğinde, bugün bir Intel teknoloji anlamında çok çarpıcı bir gelişme gerçekleştirdiğinde, onlarla işbirliği yapıp nasıl bunu Türk halkına sunabiliriz şeklinde çok ciddi çalışmalarımız ve projelendirmelerimiz oldu. Bunların avantajlarını gördük. Eğer öyle bir çalışmamız olmasaydı şu anda bulunduğumuz durumda bulunmamız mümkün olmamız.

 

Bu teknoloji formatları değiştiği zaman bilgi size önceden geliyor mu? Böyle bir işbirliğiniz var mı?

 

Tabi. İşbirliğimiz var. Ona göre de kendimizi adapte ediyoruz. Bunu başarabildiğiniz ölçüde zaten sıkıntı yok ve doğal olarak rakibiniz kalmıyor.

 

Şimdi 22-23 yıldır bu sektördeyiz. Belirli bir standartta ilerliyoruz, gidiyoruz. Baktığınızda diğer ülkelerde de böyle bir örnek yok. Yani yerel gücün, potansiyelin, uluslararası markaları bloke ettiği bir örnek yok. Bu çok önemli bir şeydir sektörümüz açısından. Halkımızın da teveccühü var. İyi bir hizmet alıyorlar. İyi bir teknolojik ürünü zamanında, anında hizmetlerine sunduğumuz içinde bu da tabi bize bir avantaj olarak dönüyor.

 

Sonuçta 2001 krizi ile gelen daralmaya karşılık bir de dünya gerçeğinin, Desktop’tan Notebook’a geçmesini de göz önüne alarak iki taraflı bir mücadeleye girdik ve bundan başarılı çıktık. Bu bizim için çok büyük bir artı oldu. Büyük bir kırılma noktası oldu çünkü iki taraflı bir savaş söz konusuydu. Bir taraftan krizle mücadele edeceksiniz, bir taraftan bayilerinizi dinamik ve diri tutmanız gerekiyor. İş ortaklarımızı diri tutmamız gerekiyor. Bir taraftan da dönüşümü sağlamaya çalışacaksınız. Bu noktada biz çok iyi bir imtihandan geçtik diyebilirim. 2001 krizinden sonra beni en çok duygulandıran olay da yıllar sonra gelen iş ortaklarımızın, “Şu anda sayenizde ayaktayız, yaptığınız kampanyalarla ürünleri durdurmamanız neticesinde oluşan sirkülasyonla ve bizim var olan ticari alışverişteki sıkıntılarımızı bir ölçüde rahatlatmanız nedeniyle aşabildik bu sorunları.” şeklinde birçok iş ortağımız tarafından gelen bu olumlu tepkiler de tabi bizi son derece olumlu kılmıştı, gururlandırmıştı. Bu da tabi bahsedilmesi gereken bir anekdot.

 

2000’li yıllardan biraz bahsedelim. Hem bu süreç, hem akıllı telefon. Üretme durumuna nasıl gelindi?

 

Akıllı işlemcinin olduğu her yerde var olmak durumundayız. Sektörümüz bunu gerektiriyor. 2001 krizinden sonra sürekli büyüdük. Dekstop, Notebook tarafında her yıl minimum %50-%80 oranında büyüydük. 2010 yılında tepe yapmıştık. Sektör olarak da, firma olarak da. Sonrasında yavaş yavaş küçülmeye başladı olaylar. Bir Netbook operasyonu oldu. Başarısız bir operasyon oldu. Dünya genelinde bir başarısızlık oldu. Halkımızın küçük ölçülü, düşük ekranlıya karşı antipatisi var. Bizim tüketicimiz 15.6’yı istiyor sürekli. %80-90 oranında böyle bir şey söz konusu. Fakat bir taraftan da dünyanın gerçekleri var. Avrupa’da ve diğer gelişmiş ülkelerde Desktop, Notebook’la beraber tablet ve telefon tarafında da bir kayma olduğu konusunu da hissettik. Bir sene önceden. Tabi araştırmalar yaptık.

 

Burada yaptığımız araştırmalar neticesinde Türkiye’de Desktop’un, Notebook’un stabil kalacağını ama inanılmaz derecede tablet ve telefon satışlarının ve taleplerinin olacağını fark ettik. 2012 yılının son döneminde tablette, 2013 yılının Haziran’ında da telefonda ciddi bir hareketle o tarafta da iyi bir oyuncu olmaya karar verdik. Bunun öncesinde şunu söylemekte fayda var: 2007-2010 yılı arasında dünyada Amerikan eksenli bir global kriz olmasına rağmen sektörde biz bunu hissettik. 3 yıl boyunca inanılmaz adetler gerçekleştirdik. İnanılmaz satışlar yaptık. Türkiye ölçülerine göre çok iyi adetler yakaladık. Sektörün büyümesi her yıl %30’lar seviyesindeydi. Türkiye ölçeklerinin herhalde 4-5 katı büyüklüğünde ölçekler geliştirdik. Sonrasında tabi adetler stabil kalınca diğer taraflarda etkinleşmeye başladık. Şöyle söyleyeyim, tablet ve telefon tarafında Türkiye’de dikkat edin, mesela okul tatilleri döneminde bile bunu fark edebiliyoruz. Özellikle genç nesil tablet ve telefona bir sempati ile yaklaşıyor. Telefon tarafında özellikle. Geçen yıl satılan 10 milyon üzerinde akıllı telefonun adetsel anlamda ben çok fazla olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de neticede halkımızın bir kısmının tasarruf etme kısmında sıkıntısı var. Bu konuda telefon adetleriyle örtüşen bir durum söz konusu. 6 ay da bir telefon değiştiriliyor gibi bir durum. Bu çok ciddi bir durum. Tablet tarafında da 3 milyonlu adetleri gördük 2013 yılında. Sektörün toplamını kast ediyorum. Bu adetler gerçekten güzel adetler. Burada da ben zirveye oynamamız gerektiğini düşünerek hareket ettim.

 

I&T’de, bulunmuş olduğumuz sektörde akıllı işlemcinin bulunduğu her birimde biz bulunmak zorundayız. Neticede Desktop’ta, Notebook’ta varız. Dönüşümü gerçekleştirdik ama Desktop’ta en güçlü markayız şu anda. Notebook’ta olduğu gibi. Doğal olarak tablet ve telefonda da güçlü olmak durumundayız. Bunun için 2012 yılında 2017 vizyonu geliştirdik. Burada, 2017’de tablette ve telefonda ilk iki de yer alma projeksiyonu ile beraber Desktop’ta ve Notebook’ta da ciddi cirolar hedefliyoruz. Nedeni şu, tablet ve telefona dönüşümü sağladık ama masaüstü ve Notebook’u kesinlikle en küçük bir şekilde ciddiyetten uzak bir yapıya sokmayacağız. Onlarla da ciddi şekilde ilgilenip sektörümüzdeki hizmetimize devam edeceğiz. 2012 yılının son döneminde tablette iyi bir giriş yaptık ve şu anda da oldukça iyi gidiyor. 2013’ün ortalarında da telefonumuzu Intel ile ortak çıkardık ve olumlu tepkiler aldık. İki üründe de markanın güvene dayalı, saygınlığına dayalı olumlu bir etkisinden dolayı tablet ve telefonda da iyi bir mesafe kat ettik. Şuanda çok iyi gidiyoruz diyebilirim.

 

Telefonla ilgili Intel’le iş birliği yaptık dediniz, o tasarım sürecinden bahseder misiniz?

 

Ar-Ge ekibimiz bu telefon tarafında özellikle pazarlama birimimiz ile birlikte çalıştı ve iyi bir ürün oluşturmamız gerekiyordu. Kendine has bir ürün oluşturmamız gerekiyordu. Bir takım teknik özellikleri var. Fiyat olarak iyi. Kalite ve teknik anlamda da iyi bir ürünle giriş yapalım istedik. Şimdi burada Casper’ın masaüstü ve Notebook tarafında ciddi bir beğenisi var. Raporlamalarda alınan olumlu bir görüntüsü var. Bunu tablet ve telefonda da devam ettirmemiz gerekir. En ufak bir sıkıntı tüm markaya zarar verebilir şekilde bizi bayağı bir uğraştırdı. O noktada girişi çok iyi gerçekleştirdik. Bunu başardık diyebilirim. Sonrasında 4 modelimiz daha çıktı. Şu andaki hedefimiz, Eylül, Ekim, Kasım ile beraber bu telefon tarafında tepe yapmak diyebilirim.

 

Peki, tablette nasıl gelişti?

 

Tablette iki parametre var. Ya sıradan bir pozisyonda olacaksınız ya da kalite liginde yer alacaksınız. Biz kalite liginde yer alıp olumlu bir fiyat politikası gütmeyi hedefledik. Burada halk nezdinde çok büyük beğeni gördük. Tablette özellikle geri dönüş çok önemlidir. Telefondaki gibi. Geri dönüşlerde hiç sıkıntı yaşamadık.

 

Tablette Ar-Ge ekibimiz dünya ölçülerine göre bir standardı yakalamamız gerektiğine inandı. Ona göre bir sistem geliştirdik. Her birimde yer almak zorundaydık. Her kategoride yer almak zorundaydık. 7”ten tutun, 10”e kadar ara segmentlerin hepsinde yer almak zorundaydık. Bunu Türk tüketicisine uygun bir strateji ile sunmamız gerekiyordu. Burada oldukça başarılı olduğumuzu söyleyebilirim. Tasarımında ve geri dönüşlerdeki sorunun azlığında biz çok büyük avantajlar elde ettik. Ürünün tutması ile alakalı, halk nezdinde itibar görmesi ile alakalı çok iyi geri dönüşler aldık.

 

Bunun altyapısını hazırlamamız bayağı uzun bir sürecin sonunda gerçekleşti ve şunu söyleyebilirim, iş ortaklarımızla yani beraber hareket ettiğimiz firmalarla beraber tablet Türkiye’de şu anda en iddialı olduğumuz ürünlerden bir tanesidir diyebilirim. Her segmentinde. Tablet tarafında yüzlerce marka var şu anda Türkiye’de, ama bayağı bir sıkıntı da var. Şundan dolayı: Tüketici ürünü aldığı zaman I&T sektörüyle ilgiliyse bunun hizmet noktasını ilk aşamada unutabiliyor. Tamamen fiyata bakıp hareket edebiliyor. Sonrasında sıkıntı yaşayabiliyor. Onun için özellikle tablet tarafında dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum.

 

Peki, ihracatınızdan bahsedebilir misiniz?

 

Gürcistan’da 2005-2008-2009 yıllarına kadar oldukça önemli sayılabilecek derecede ihracat gerçekleştirdik. Sonra Azerbaycan ayağı girdi ve şu anda halen daha Azerbaycan’da iyi adetler yakaladığımızı düşünüyorum. Oradaki iş ortağımız sektörün hemen hemen en iyisi. Sadece I&T tarafında değil. Beyaz eşyada da etkin bir rolü var ve oradaki başarılarımız çok iyi gidiyor. Azerbaycan’da şu anda iyi durumdayız diyebilirim. Irak’ta iki kere denememiz oldu fakat iç karışıklıktan dolayı çalışmalarımızı sağlıklı bir seviyeye ulaştıramadık. Pasifize etmek durumunda kaldık.

 

Yalçın Bey, katma değerlilik konusunda, Uzak Doğu ülkeleriyle, Tayvan ile Türkiye’yi bilgisayar üretiminde kıyaslarsak nasıl bir yorum, değerlendirme yaparsınız? Ne gibi avantajlar var? Dezavantajlar var? Bizde ne var? Ne olması gerekir? Beklentileriniz nedir?

 

Ben en başta şunu söyledim. Markanız ne kadar güçlüyse siz o kadar üreticisinizdir. Uluslararası markaların veya bizlerin temel farklılığı marka gücüyle alakalı. Markaya verdiğiniz hizmet, değerle alakalı, teknik anlamda müşteriye gösterdiğiniz özenle alakalı. Şimdi genelde firmaların çalıştığı, şirketlerin çalıştığı I&T firmalarının çalıştığı firmalar birkaç ana başlık altında toplanır. Bunlarla ilgili Ar-Ge ekibiniz tutarlı bir çalışma içerisine girip iyi ürünler ortaya çıkarırsa genel kabul görür. Markanız da iyiyse zaten müşteri nezdinde itibarınız devam eder. Burada yapılabilecek şeyler için net olarak şunu söylüyorum. Türkiye’de yerel çalışmalar elinden geldiğini yaptı. Elinden geleni ardına koymadı. Birçok çalışma yaptı. Başarılar yaptı.

Sektörümüzde gelinen noktada geçmişe dönük 94 ve 2001 kriziyle beraber birçok firmamız maalesef pasifize olduysa da gelinen noktada yine de en azından bir cari açık anlamında ülkeye ciddi katma değeri olduğunu, ciddi bir katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü fiyat politikalarında uluslararası markalar o ülkedeki fiyatla en yüksek satışı gerçekleştiren firmayla ilgili bir düzenleme yapar. Biz o konuda iyi bir fiyat sirkülasyonu, fiyat sistemi uyguladık. Uluslararası markalar da tabi bize dönük hareket etmek durumunda kaldılar. Fiyatlarını bize göre uygulamak zorunda kaldılar.

 

Yerel markaların en büyük avantajı I&T sektöründe ülkemizin cari açığına ciddi katkıda bulundular diyebilirim. Uzak Doğu’yla kıyaslandığında da markaların belirli bir ölçüde bir ülkeye girip, belirli aralıklarla zirveye oynamaya çalışıp, pazardan pay kapmaya çalışıp, başaramadıysa da ben geri döndüklerini görüyorum. Bu noktada Casper olarak elimizden geleni yaptık. Başarılarımızı I&T sektöründe bir noktaya getirdik. Uluslararası markalarla beraber Uzak Doğu’yu kıyasladığınızda bu sürecin yani 20-22 yıllık sürecin, gözlemleyebildiğimiz kısmı zaten onunla ilgili devamlı gelgitler şeklinde, zikzaklar çizdiğini, zaman zaman onların gelip başarılı olduklarını, zaman zaman Avrupa’dan diğer ülkelerden gelen markaların başarılı olduğunu, bizim ama her zaman burada olduğumuzu söyleyebilirim.

 

Hiç bilgisayarın içindeki parçalarla ilgili, örneğin LCD ekran üretimi ile ilgili hiç üretiminiz, işbirliği, proje gündeme geldi mi?

 

Kesinlikle bunu gerçekleştirmek zorundayız. Mesela 94’lü yıllarda kasa, Power Supply’ı ile beraber kasa üretimi gerçekleştirelim diye düşündük. Neticede bunun bilgi anlamında bir alt yapısı var. İki sorunla karşılaştık. Bir, maliyeti diğer ülkelerle kıyaslandığında 3 katına çıktı. İki, adetsel anlamda bu üretimi gerçekleştirdiğinizde satmanız gereken alan oluşturmanız gerekiyor. Neticede rakamlar kısıtlı olduğu için böyle bir yatırımın gereklilik analizini yaparak olumsuz olduğunu gördük. Neredeyse 20 sene oluyor bunu gerçekleştireli. Fakat 2016’ta çok ciddi bir çalışmamız var. O bilgi olarak kalsın. Biz burada Reel üretimi gerçekleştirmek zorundayız ne olursa olsun. Maliyeti, içeriği, miktarı ne olursa olsun burada müteşebbis ruhuyla çalışıp, mutlaka devletin de bir takım destekler verip bu üretimi gerçekleştirmek zorundayız. Bunun başka hiçbir yolu yok. Biz bu noktada 2016’da mutlaka akıllı işlemcinin içinde bulunduğu bir ürünle ilgili, önümüzdeki dönemle ilgili çok ciddi çalışmalarımız var. Daha detay vermeyeyim ama güzel haberlerimiz olacaktır.

 

Sizin üretiminiz tamamen burada mı?

 

Burada. İnşallah beraber gezeriz. Markanız güçlüyse siz üreticisinizdir. Montajdan ayrımı şu: Şimdi bir takım Ar-Ge çalışmalarında bulunuyorsunuz. Bir ürünü tasarlamak ve ürün haline getirmek için. Bir kasa tasarımından tutun ve bileşenlerin uyumluluğundan tutun, bunların test aşamalarından tutun bunların her şeyiyle ilgili. Çünkü bu markayı gözünüz gibi korumazsanız, üretim aşamasını da burada kendi imkanlarınızla test edip, bir takım aşamalardan geçirip, tüketiciye sunmak durumundasınız. O açıdan başlangıçtan beri hep bu noktada tavizsiz olduk. Kesinlikle markamız burada bir takım testlerden geçip, bir takım üretim aşamalarından geçip hazır hale getiriliyor.

 

Peki, Ar-Ge bölümünüz ne zamandan beri var?

 

Yaklaşık 2000’li yıllardan beri Ar-Ge bölümünü etkin biçimde kullanıyor. En önem verdiğimiz birimin başında geliyor. Başarımızın da en önemli paylarından birisinin bu olduğunu düşünüyorum.

 

Sizin eklemek istedikleriniz var mı?

 

Şöyle söyleyeyim, bu topraklardan bir marka çıkması gerekiyor. 20 küsur yıldır verdiğimiz mücadelenin özü bu. I&T sektörünün çıkıp, bu markanın önce milli anlamda sonra uluslararası bir boyutta başarılı olması gerekiyordu. Bizim bu konuda elimizden geldiğini yaptığımıza inanıyorum. Civar ülkelerle ilgili teşebbüslerimiz oldu. Bunlarda da yeterince başarılı olamamamızın nedeninin tamamen o ülkelerin bulunduğu durumla ilgili olduğunu düşünüyorum. Neticede belirli bir seviyede güvenliği olan ülkelerle alakalı zaten ihracatımız var. Herhangi bir sıkıntımız yok. Ülkemizin en büyük açmazı civar ülkelerde oluşan bir takım sıkıntılar neticesinde oraya ticari faaliyetlerimizin yeterince taşıyamamamız yönünde bir sıkıntımız olduğunu düşünüyorum ama onun dışında geldiğimiz nokta iyi bir nokta. Toplumun bilinçlenmesi, eğitim de fırsat eşitsizliğinin ortadan kaldırılması I&T sektörü ile beraber ortadan kaldırılmıştır. Şöyle düşünün, bugün Şırnak’ta lisede okuyan bir öğrenci ile Etiler’de lisede okuyan bir öğrencinin aslında bilgiye ulaşma noktasında herhangi bir eksikliği yok. Fırsat anlamında bir eksiklik söz konusu. Onun için I&T sektörü bence ülkenin en önemli, en büyük dinamik sektörlerinden bir tanesidir. Ülkenin kalkınmasında en önemli unsurlardan bir tanesidir ve bilgi toplumuna geçiş süresinde geçebilmemiz gerekli olan materyallerin hepsi bu sektörde mevcuttur. Bunun için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.

 

Teşekkür ederiz Yalçın Bey, eklemek istediğiniz bir şey var mı?

 

Hayır, teşekkür ediyorum.

 

Söyleşi Tarihi : Büyük Sıçrama 2014-15

Relatived Posts
Müjdat Altay Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Prof. Dr. Reha Civanlar Söyleşisi ( 23 Oct,2015 )
Yaman Tunaoğlu Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Cengiz Ultav Söyleşisi ( 19 Jun,2017 )
Ufuk Tarhan Söyleşisi ( 4 Oct,2015 )
Written by