Büyük Sıçrama Blog

Prof. Dr. Ahmet Oral Söyleşisi

ahmet oral

 

“Müşterilerimiz dünyada tanınmış üniversiteler. Dünyanın en iyi ilk 10 üniversitesinden 3 müşterimiz var. Oxford, Harvard, MIT, İlk 100 üniversiteden 15 tane üniversitemiz var. Genelde Türkiye’den bütün üniversitelerden beyin ihraç edilir. Biz burada Türk bilim insanları olarak ürünleri geliştirip onlara yüksek teknoloji ürünü satan bir şirketiz. Sadece optik mikroskop pazarı dünyada 1-2 milyar dolar cirosu olan bir pazar. Çok küçük bir kısmı atomik kuvvet mikroskobuna ayrılmış durumda. Ortalama iyi kaliteli bir mikroskobun fiyatı 15-20 bin dolar civarında. Biz optik mikroskop alabilecek insanlara, atomik kuvvet mikroskobu satabilmeyi umuyoruz. Bunlardan sadece %2’sini böyle satarsak yıllık hedefimizi gerçekleştirmiş bulunacağız.

1987 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra yeni kurulmuş olan Bilkent Üniversitesi’nde master ve doktora çalışmalarıma devam ettim. 1994 yılında doktoramı bitirdim. Master ve doktora çalışmalarım sırasında o zamanlar yeni Nobel Ödülü almış olan taramalı tünelleme mikroskoplarını ve çeşitlerini Türkiye’de imal ettim. Bunlarla değişik bilimsel araştırmalar yaptım. 94 yılında İngiltere’de, doktora sonrası çalışmalarımı yürütüp, 2,5 yılda Oxford Üniversitesi’nde çalıştım. Oxford Üniversitsi’nde çalışırken son 1 yılda Nano Magnetics Instruments şirketini kurdum. İlk ürünümüzü Japonya’da bir üniversiteye, İngiltere de imal edip, teslim ettik. 1999 yılında Türkiye’ye döndüm. Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak işe başladım. 2008′e kadar Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştım. Daha sonra Sabancı Üniversitesi’ne geçtim. Sonra 5 yıl Sabancı Üniversitesi’nde çalıştım. Şimdi kendi şirketimi yönetiyorum ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulunuyorum.

 

Peki kendi şirketiniz nasıl kuruldu? Neler yapıyor?

Bu şirket aslında tamamen şans eseri kuruldu. Bir gün Oxford’da laboratuvarda çalışırken birisi aradı: “Sizin yaptığınız işleri duydum, ilgimi çekti. Ben Japonya’da çalışan Britanyalı bir fizikçiyim. Japonya’da böyle bir ürüne ihtiyacım var.

Bize bir prototip yapar mısınız?” dedi. Buyurun gelin konuşalım, dedim. Daha önce İngiltere’de üniversitedeki laboratuvarı, bu işleri ilk yaptığımız laboratuvarı gezdiler. Yaklaşık 6 ay  kadar konuştuk. Daha sonra onun danışmanlık yaptığı şirket bu işten vazgeçti. Ama bu arkadaş aslında Japonya’da profesördü. O bu projeyi çok ilginç bulduğundan kendisi bir fon buldu ve öyle bir prototip yaptık. Danışmanlık yaptığı şirket aracılığıyla bu hocaya sattık diyebilirim.

Daha sonra Türkiye’ye döndükten sonra hoca ile beraber bir sürü yayın yaptık. Bizim geliştirdiğimiz cihazlarla bir sürü bilimsel çalışma yaptık. 1999 yılında Türkiye’ye dönmüştüm. Genelde bu tip şeylerde ilk ürünü satmak önemli bir aşama. Daha sonra ne olacağı da önemli bir şey. Yani ilk ürünü yaptınız, sattınız daha sonra ikincisini satabilecek misiniz? Üçüncüsünü satabilecek misiniz? Ondan sonra ne olacak? Hepsi belirsiz  şeyler. Bir yandan kendi laboratuvarımı kurmaya çalışıyorum Bilkent Fizik’te. Tabii o zamanlar bilimsel araştırma fonları çok kısıtlıydı. Bazı cihazları hep kendim yapar durumda olduğum için benim de ihtiyacım olan cihazları küçük bütçelerle yapmaya başladım. Türkiye’de de bu şirketin devamını kurdum.

Ankara’da, 99 yılı aralık ayında, Nanomanyetik Bilimsel Cihazlar şirketini, ODTÜ Teknoloji Geliştirme Merkezi’nde kurduk. O zamanlar çalışan kimse yoktu. Her şeyi ben yapıyordum boş zamanlarımda. İlk ürünü de yine aynı şekilde, doktora sonrası çalışmalarımı yaparken işimi aksatmadan yaptım. Sabah 9′dan akşam 6′ya kadar üniversitede çalışıyordum. Ondan sonra gelip yemeğimi yiyip akşam 9′dan gece 03′e, 04′e kadar çalışıyordum. Yaklaşık 6 ay bu şekilde devam etti. Tabii çok yorucu bir süreçti. İlk ürünü satıp, teslim edip, çalıştığını gösterdikten sonra başka bir ürün satabilir miyim diye araştırmalara devam ettim. Daha sonra yine işbirliği yaptığımız Japon şirketi benzer mikroskobun düşük sıcaklıklarda çalışan versiyonunu yapmamızı istedi. Kyoto Üniversitesi’ne geliştirdik. Orada ilk elemanımızı işe aldık. Kendisi hala bizimle çalışıyor. Bu şekilde başladık.

 

Şirketinizde kaç kişi çalışıyor?

Şu an itibariyle bizimle 23 kişi tam zamanlı çalışıyor. Üç tane doktoralı elemanımız var. Bir tane yabancı elemanımız var. Hindistan doktoralı fizikçiyi işe aldık ve kendisi sekiz aydır bizimle çalışıyor. Amerika’da bir ofisimiz var. Bir tane satış elemanımız Amerika’da çalışıyor. Ayrıca Amerika’da bir distribütörümüz var. Brezilya’da, Meksika’da, Almanya’da, Japonya’da, Hindistan’da, Çin’de distribütörlerimiz var. Bizi temsil eden şirketler var. Bizim yaptığımız atomik kuvvetli mikroskopları, oda sıcaklığında çalışanları, düşük sıcaklıkta çalışanlarını hatta 20 milli kelvine kadar mutlak 0 derecesini 20 milli kelvin üzerinde çalışanlarını bile burada Türk fizikçileri, kimyacıları ve mühendisleri ile beraber yapıyoruz.

Müşterilerimiz dünyada tanınmış üniversiteler. Dünyanın en iyi ilk 10 üniversiteden 3 müşterimiz var. Oxford, Harvard, MIT bunlar müşterilerimiz. İlk 100 üniversiteden 15 tane üniversitemiz var. Genelde Türkiye’den bütün üniversitelerden beyin ihraç edilir. Biz burada Türk bilim insanları olarak ürünleri geliştirip onlara yüksek teknoloji ürünü satan bir şirketiz.

 

Türkiye’de hep derler ya getirirler, montajını yaparlar, ürün olarak sunarlar. Kimsenin yapmaya cesaret etmediği böyle bir şeyi yapmaya nasıl cesaret ettiniz?

Biraz şartlar gerektirdi. Belki de bu tip işlerde şansım müşteriydi.

İki model var, ya bir müşteri buluyorsunuz, ön ödeme alıyorsunuz ve onunla şirketinizi büyütüyorsunuz ya da ilginç bir fikriniz oluyor ve size inanan bir sermaye sahibi buluyorsunuz. Yaptığınız ürünün iyi bir şey olabileceğini, ürünün satacağını düşünen. O size yatırım yapıyor. Hep böyle değişik bir şeyler yapmak istiyordum. O yüzden bu Japonya’dan gelen teklif ve bir prototip yapma sayesinde başladık. Yani ilk ürünü yapıp ortaya çıkarmak önemli bir aşama ama ondan sonraki aşamalar da en az onun kadar sancılı ve zor. Herhalde kısmen şans. Aslında daha çok şans ama o şansları iyi değerlendirdik. Belki daha da büyüyebilirdik ama Türkiye’de bazı şeyleri istediğiniz hızda yapamıyorsunuz. Sizi sınırlayan dış faktörler var. İş yaptırabileceğiniz başka alt yükleniciler ya da servis aldığınız atölyeler olsun, tasarımcılar olsun uygun bir çanta bile bulamıyorsunuz. Son olarak basit, kolay kullanılabilir, ucuz atomik kuvvet mikroskobu geliştirdik. Onun içine cımbızını, numuneleri koyacağımız düzgün plastik kutuları bulamadık Türkiye’de. Onu koyacağımız büyük, korumalı çantayı bulamadık. Bunların hepsi size enerji ve zaman kaybettiriyor.

 

Şu anda yan sanayiye ihtiyaç mı var?

Yan sanayiye mutlaka ihtiyacımız oluyor. Başlarda biz hep dışarıya iş yaptırıyorduk. Özellikle mekanik aksam için ama hem yavaş oluyordu hem de kaliteyi istediğimiz gibi tutturamıyorduk. Kaliteyi tuttursak bile fiyat her gittiğimizde %30 artıyordu. Böyle çok basit parçalar düzgün işlenmiyordu. Can suyu kredisiyle 2008′deki kriz sayesinde bir atölye açtık. Hemen hemen bütün mekanik parçalarımızı kendimiz imal etmek durumundayız. Şu an zaten belli bir hacme geldiğimiz için kendi kendini aşağı yukarı amorti ediyor ama hala çok masraflı. Yine de biz kaliteden ve yapabileceğimiz işlerden taviz vermemek için masrafı karşılıyoruz.

Çok hızlı prototip çıkartıp imal edip göndermemiz gerekiyordu. O yüzden servis alamadığımız şeyleri bazen kurmak zorunda kalıyoruz. En son bu yaptığımız üründe boyama sorun oldu. Eloksal kaplama sorun oldu. Bu tip şeylerde çok ciddi sorunlar yaşıyoruz.

 

Peki, Ahmet Bey mikroskobunuz hangi alanlarda kullanılıyor? Onlardan bahsedebilir misiniz?

Mikroskoplarımızı daha çok fizik, kimya malzeme bölümlerine sunuyoruz. Çok geniş bir kullanım alanı var. Bizim satışlarımız ağırlıkla üniversiteler, araştırma merkezleri ve yüksek teknoloji şirketlerine. Şu ara endüstriye de bunu sağlamaya başladık. En yeni müşterimiz Microsoft Türkiye.

Genelde bir atomik kuvvet mikroskobu 70.000 dolar ile 1 milyon dolara kadar çıkan çeşitlerde ama ortalama fiyat 100.000 dolar civarında diyebiliriz. Bizim o seviyede mikroskoplarımız var ama piyasada bir sürü üretici olduğu, biz dezavantajlı olduğumuz için Türkiye gibi bir yerden bunu yaptığımız için farklı bir açılıma yöneldik. Bu çok basit, kolay kullanılabilir çok ucuz mikroskobu yapalım dedik.

Kullanması çok basit, çok kolay. Küçük bir çanta içine koyuyoruz. Elinizde bile taşıyıp, kullanabiliyorsunuz. Bunu 15.000 dolara satmaya başladık. Satışlarımız fena gitmiyor ama bizim hedefimiz yılda 300 ile 1000 civarında satmak. Bu ürünle daha da büyük bir şirket olmayı hedefliyoruz. Diğer ürünlerimizi ve diğer mikroskoplarımızı geri plana atmadan tabii. Bu atomik kuvvet mikroskobu bir yüzey analizi için yeni bir çığır olacak.

Sadece optik mikroskop pazarı dünyada 1-2 milyar dolar cirosu olan bir pazar. Çok küçük bir kısmı atomik kuvvet mikroskobuna ayrılmış durumda. Ortalama iyi kaliteli bir mikroskobun fiyatı 15-20 bin dolar civarında. Biz optik mikroskop alabilecek insanlara, atomik kuvvet mikroskobu satabilmeyi umuyoruz. Bunlardan sadece %2’sini böyle satarsak yıllık hedefimizi gerçekleştirmiş bulunacağız.

 

Peki ürettiğiniz mikroskoplar içerisindeki elektronik ve yazılım payından bahsedebilir misiniz?

Aslında bu mikroskoplar için hepsi gerekiyor. Hem elektronik, hem yazılım. Çok ciddi bir optik aksam ve mekanik aksam gerekiyor. Aslında bütün bilim dallarının ve mühendislik dallarının içerisinde olan çok iyi bir mekanik tasarımınızın ve iyi bir optik tasarımınızın olması lazım. Biz bu mikroskobun içine çok kaliteli bir optik mikroskop bile yerleştirdik. Yaklaşık olarak 1,5 -2 mikrometre çözünürlüğü var. Odak ayarını da elektronik olarak yapıyoruz ve çok ucuz bir şekilde üretiyoruz. Elektronik ve yazılım ayrılmaz bir parçası tabii ama bunu bir kuş gibi düşünün. 4 kanatlı bir kuş gibi düşünün ya da çok kanatlı kelebek gibi. Bir kanadı olmazsa kelebek düzgün uçamayacak.

Yani optik kısmı var, mekanik kısmı var, elektronik var ve yazılım var. Bunların hepsini düzgün bir şekilde yapmanız lazım ve birbirleriyle çok uyum içerisinde çalışmaları gerekiyor.

Genelde böyle çok parçalı olduğunda herhangi bir yer çalışmadığında hiç kimse sorunu üstlenmiyor. İşte ya yazılımdadır deniyor, ya elektroniktedir deniyor ya mekaniktedir deniyor. Genelde bir problem olunca kimse üstüne almak istemiyor. En sonunda kafa kafaya verip sorunları aşıyoruz. Zaten artık yazılımsız hiçbir şey çalışmıyor. Bütün cep telefonları, buzdolabı da alsanız, çamaşır makinesi de alsanız içinde mutlaka gömülü bir yazılım var. Elektronik ayrılmaz bir parça.

Bilime ve teknolojiye, özellikle bilime daha çok yatırım yapmamız gerekiyor. Şu ara TUBİTAK ve diğer kuruluşlar çok fazla araştırma desteği veriyorlar ama burada ki bilimsel yani temel bilime ayrılan pay biraz azalıyor. Ve tamamıyla biraz daha geri plana itiliyor. Hem bir bilim adamı hem de bir girişimci olarak bunu bir tehlike olarak seziyorum. Piyasada başarılı olmak için kimsenin yapmadığı bir işi yapmanız lazım, bir yenilik sunmanız lazım. Bizim de 15 yıla ulaşabilmemizin nedeni şirket olarak çok küçük bir pazarda, uzun yıllar kimsenin yapmadığı bir işi yapmış olmamızdı. Sonra yavaş yavaş pazarı büyüttük. Kısmen de başarılı olduk çünkü rakiplerimizden bir tanesi bu ürünü taklit edip yapmaya başladı. Hala pazar çok küçük ama bu arada biz ürün çeşitliliğine gittik. Başka ürünler de geliştirdik. Atmosferde çalışan atomik kuvvet mikroskopları yaptık.  Mutlaka ürün çeşitliliğine gitmeniz gerekti. Bunları yapmasaydık sanırım bu büyüklükte kalamazdık.

 

Ahmet Bey, siz nano teknoloji alanında çalışan bir şirketsiniz, diyebilir miyiz?

Bizim asıl çalışma alanımız nano teknoloji. Aslında çok genel konuştuk. Mikroskoplar ne yapar? Mikroskoplar bir gramofon gibi çalışıyor. Bir pikap gibi çalışıyor. Artık pikaplar da kalmadı. Çok sivri bir iğne var. Bu sivri iğneyi yüzeye yaklaştırıyorsunuz.

İğneyle kuvvetler arasındaki kuvvetleri ölçerek, yüzeye çok hafif değdirerek hatta bazen değdirmeden, yüzeyi hissederek yüzeyi tarıyorsunuz.

Yüzeyin kalitesini nanometre seviyesinde, bazı durumlarda atomik seviyede bile çıkartabiliyorsunuz. Bizim yaptığımız mikroskoplar yüzeyleri nanometre seviyesinde karakterize etmemizi sağlar. Ayrıca bu iğneyi değiştirerek ya da ucundaki sensörü değiştirerek yüzeyin manyetik alan haritasını çıkartabiliyorsunuz. Manyetik alan şiddetini direkt olarak ölçebiliyorsunuz.

Bizim yaptığımız ilk özgün ürün, yüzeyin manyetik alan şiddetini direkt olarak ölçebilen bir mikroskoptu. Uzun yıllar bunu kimse ticari olarak yapmadı. Şimdi Almanya’da bir rakibimiz var. Onlar bunu satmaya başladılar ama biz bu konuda hala dünyada en iyi olan şirketiz. Fakat pazar küçük. Büyümek için diğer ürünlere geçtik. Türkiye’deki atomik kuvvet mikroskobu pazarının yaklaşık olarak %40′ı bizim ürünlerimizden oluşuyor. En büyük oyuncu biziz.

Ülkeye bir başka katkımız da, bizim üretici olarak çok iyi servis vermemiz. Türkiye’de üretici olduğumuz için rekabet sağlayabilmemiz için Türkiye’deki bizi tercih etmeyen bilim insanları da çok daha uygun fiyatlarla mikroskop satın almaya başladılar. Biz pazarda yokken fiyatlar çok daha uçuktu. Şimdi daha makul fiyatlar var.

 

Peki yazılım burada nerede devreye giriyor?

Yazılım işin her yerinde, hatta mekanik tasarımda da yazılım var. Yazılımı 3 boyutlu tasarlama ve analiz programlarını kullanarak yapıyoruz ki tasarımı hızlı yapalım. Bir de prototip aşamasını hızlı geçelim. Bir ya da iki prototiple geçelim istiyoruz. Genelde beşi buluyoruz ama bu yazılımları kullanmazsak belki de on olacak. Biz aşağı yukarı her ürünümüzde beş kere prototip yapmış oluyoruz. Elektronik aksamları genellikle 2-3 prototiple yapıyoruz. Veriyi toplarken de ciddi bir yazılım var. Yazılım veriyi toplayıp önce saklıyor. Saklarken aynı zamanda bilgisayar ekranında gösteriyor. Veriyi topladıktan sonra değişik işlemler yapıp onu daha filtreliyorsunuz, gürültüden arındırıyorsunuz. Birçok işlem var. Bunları yapan yazılımın hepsini de biz yapıyoruz.

 

Son 2-3 yılda nano teknoloji çok konuşulan bir alan oldu. Şu anda nano teknolojinin durumunu genel olarak nasıl görüyorsunuz?

Nano teknoloji, temel bilimde ve mühendislikte gelinen noktanın, “Biz boyutları çok küçültmüşüz farklı şeyler var.” diye farkına varılmanın durumu.  Aslında çok fazla yeni bir şey yok. Boyutlar küçüldükçe yeni etkiler ortaya çıkıyor. Bir kısmının doğru ve değişik bilim dallarında ve endüstrilerde ciddi etkisi görünmeye başlandı.

Türkiye’de nano teknoloji yurt dışı ile bağlantılı olarak çok önemsenmeye başlandı. Değişik merkezler kuruldu. İlginç şeyler olacak. Tabii nano dünyayı görünür kılan mikroskopların ve tekniklerin başında da, bizim de imal ettiğimiz bu atomik kuvvet mikroskopları ve taramalı uç mikroskopları denen aile geliyor.

Önümüzdeki yıllarda bunun nereye gideceğini göreceğiz. Nano teknoloji ismi çok popüler olduğu için reklam amaçlı da kullanılıyor. İsminde nano olan şirket sayısı 2 yıl önce 60 civarıydı. 3-4 tanesi dışında o şirketler nano teknoloji ile ilgili bir şey yapmıyor.

 

Peki, gençlere bilim ve teknolojide girişimcilik önerir misiniz?

Mutlaka öneririm ama bir; kimsenin yapmadığı bir şeyi yapsınlar. Türkiye’de taklitçilik çok fazla. Bu değişik işlere, inovasyon ve teşvik programlar var. Yarışmalar var. Türk Twitter’ı, Türk Facebook’u gibi şeyler. Gençlerin kimsenin yapmadığı ilginç şeylere yönelmesi lazım.

Temel bilimlerde çok ciddi bir atılım imkanı var. Kısmi olarak sosyal baskılar yüzünden Türkiye’de çok fazla desteklenmiyor. Gençler iş bulamayacağım, parasız kalacağım diye mühendisliği tercih ediyor.

Ancak bizim başarılı olabilmemiz için, kimsenin yapmadığı yeni şeyleri yapmamız lazım. Başkalarından farklı şeyler yapmamız lazım. Girişimcilik, ilginç. Ben 15 yıldır bu işin içindeyim. Geriye dönüp bakıyorum, çok fazla şey öğrendim ama çok da fazla çalıştım. Pişman mısınız derseniz, hayır ben çok zevk aldım. Çok eğlenceli bir iş.

Bazen günde 18 – 20 saat çalışmanız, bazen uyumadan çalışmanız gerekiyor. Zaten çalışma ile elde ettiğiniz sonuç lineer değil üstel olarak gider. Yani logaritmik.

 

Ailelerin tutumuna baktığımızda dediğiniz gibi iyi öğrencilerin aileleri genelde büyük şirketlere girmesini teşvik ediyor diye biliyoruz.

Girişimcilik Türkiye’de halen lafla teşvik ediliyor. Türkiye’de girişimciliğin ciddi bir teşviki yok. Yani verilen teşvikler ya da verilen girişimciliği özendiren meslekler de eskiye göre daha iyi ama yurt dışındaki Amerika’daki, Almanya’daki gibi ya da Hollanda’daki gibi rahat değil. Oralarda bizim gibi benzer işler yapmaya çalışan genç bilim insanlarına verilen destek “Al oğlum, bu parayla istediğini yap diyorlar.” diyebilecek kadar yüreklendirici. Türkiye’de gençler öncelikle yabancı şirketlerde çalışmak istiyorlar. İsmi büyük şirketlerde çalışmak istiyorlar ama ismi büyük şirketlerin çoğu kurumsal değil. Tabii bu hem girişimcilik için ciddi bir sorun, hem bizim gibi küçük şirketler için de bir sorun. Bir de böyle aykırı gençler bu tip şirketlerde çok mutlu olmuyorlar. Oralar genelde çok rutin, çok katı bürokrasisi olan, işlerin çok ağır ilerlediği yerler aslında.

 

Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı Ahmet Bey?

Biz 2013 Mayıs ayında 15.yılımızı kutladık. Geçmişe dönüp baktığımda bu 15 yıl çok eğlenceli geçti. Ben bunları yaptığım için çok mutluyum. Şu an 23 kişi çalışıyor. Onlara istihdam sağlıyoruz. Tabi bu arkadaşlarımın hepsi çok yetenekli kişiler. Biz olmasak da benzer işler yapıyor olacaklardı. Türkiye’de genç arkadaşlarla, pek yapılmayan bir şeyi yaparak burada imal ettiğimiz yüksek teknoloji ürünü cihazları, çok zor rekabet şartları altında, yurt dışına satabilmek ve bunların en iyi üniversitelerde, en iyi laboratuvarlarda olduğunu görmek benim için en büyük gurur kaynağı. Bunların da temelinde benim master ve doktorada yaptığım çalışmalar var. O sırada bütün ayrıntılarını öğrenip yapmasaydım bu seviyeye gelemezdik diye düşünüyorum. Tabii o araştırmaları fonlayan TUBİTAK, çok küçük fonlar harcamışlardı.

TÜBİTAK’tan aldığımız para sanırım 35.000 dolar mertebesinde bir paraydı. Yani temel bilimlere, 1992 yılında yapılan 35.000 dolarlık bir yatırım, şu an 23 kişiye istihdam sağlıyor. Bence temel bilimlere çok daha fazla destek verilmeli.

 

Relatived Posts
Bülent Çelebi Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Aydın Köksal Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Ahmet Tarık Uzunkaya Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Hakan Altınay Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Ata Akın Söyleşisi ( 18 Jul,2017 )
Written by

Leave Your Comment